29 Ağustos 2011 Pazartesi

özlem.

bir bulut saklıyor sanki akacak yaşları, uykusuz gözlerimden bu gece..bazen yalanlar içinde yaşanan bu hayatta olmanın pişmanlığı oluyor her insan gibi bende de,unutmakmı zor olan yoksa zihninde seni kemiren şeyle yaşamak mı ...

herşeyi son kez yaşıyor gibi yaşıyorum bu aralar,ailemi,bayramları ve bana benden daha çok güvenen insanlarla sayılı dakikalarımı...çocukken bana alınan ayakkabı ve cici elbiseleri giyip,saçlarıma jöle sürüp,fiyakalı durumlar peşinde olduğum bayramları özlüyrum..

elimdekilerin kıymetini biliyorum artık,kimler,neyler ve niçinler önemli oldu sayende,isimler anlam kazandı,eskiden sadece telefon rehberimi işgal eder sanardım..

saçmaladım yine,çok konuştum,aslında bugün çok sustum,ondan böyle ;) yani, falanları filanları bi kenara bırakalımda
ben sadece yeni ayakkabı giymenin heyecanını yaşayan ve saçlarına jöle sürüldüğü için dedesi tarafından saçın dökülür uyarısına maruz kaldığım günleri özlüyorum..

28 Ağustos 2011 Pazar

hani..

hani sen böyle bi başına gidiyosun uzaklara, bilmediğin bi şehirde saatlerce yürüyosun ıpıslak, yeni yerler görüp, yeni insanlar tanıyosun, kendini vapurlardan sallandırıyosun, martıları görüp hüzünleniyosun, gözlerin yanana kadar güneşe bakıyosun..
sonra geri geliyosun ya hani,
hani evin bıraktığın gibi -aynen- yerinde duruyo ya;
sanki sen hiç gitmemişsin gibi,
sanki yalanmış gibi..

anlamıyorum.

-bence evrenin en büyük şakalarından biri de bu. evet.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

özlenmektesin

Aklımı meşgul etmekten öte işgal eden bir cepheden yazıyorum bugün bu mektubu sana ve tüm haklarım yine sende saklı bunu unutma. Bir saklambaç oynuyoruz bak ne güzel aşkla, ben gözlerimi yummuşum sana tam 4 ay. Günleri, ömrü içimden saymışım, kendimi kovalamışım bağlarına ve sana doğru ama sen ardına bakmadan oyundan çıkmışın.
Beni bul yine, o mucizelerin ardındayım. Hadi şimdi gel, oyun yine baştan başlasın. Beni sobelediğin duvarda küçük bir el izi kalsın. Beni duy diye şarkılarımın ardındayım, beni bul yine gökkuşağının altındayım…

güneş'e bakabilirken...

Kendimi senin gibi yalnızlara verdiğim günden beri hüznüm bin kat arttı.
Yanlış anlama, yüceliğinden bir şey kaybetmedin, ben eridim potanda ve bir sualtı düşü gördüm...


 bazen akşamüstleri üşürüm ben,ceket üstümde saatlerin nasıl geçtiğini sorgularken,yılların geçtiğinin farkına varıyorum...içimde birilerine karşı olan sorumluluklarımı yaşarken,bni o sorumluluklarıma mahçup edenlere soruyorum 'neden?' diye..


 ama bu kadar olumsuzluklara rağmen ,en acil zamanlarda yani ,gürültüsünü özlemiyor değilim,o karmaşanın..

büyüdğüm yere ve ilk aşkıma ithafen...(cenk taner ' e sevgilerlimle)

büyüdüğümüz yer rüzgarlı deniz kıyısı.
orada kaldı ilk aşkın tadı.
yalnız mıdır, evli mi?
aslında ne fark eder ki şimdi?

stüdyo fm yayında, müzisyenler varmış dünyada,
kupalar varmış.
top peşinde çocuklar varmış,
kolejler, sınavlar varmış, mış, mış, mış.

rüzgarlı deniz kıyısında,
özgürlüğün tadı damağımda.
rafineri, donanma gemileri,
önümüz marmara, o rüzgarlı kasaba.

vadedilmiş yalnızlık uyarıldık.
iki taştan bir kale olmaz artık;
olmasın, canın sağolsun,
dün neysen bugün de osun, olsun.

kitaplar, plaklar,
işten dönerdi yorgun insanlar.
keşfedilmiş beatle’lar
ye, ye, ye o ye.

istanbul 'a ithafen


gülhane parkında oturmuş, ayrıntılı bir şekilde, çamlıca tepesinden ortaköy'e nasıl teleferik yaptıracağımı anlatırken depremler oluyor.

bazenleri ortaköy trafiğine bacağım girsin istiyorum.
çünkü cehennemin dibinden beşiktaş'a gelip, beşiktaş'tan ortaköy'e bir türlü gelemiyorum.
çünkü ortaköy muş'un bir ilçesi: giden gelmiyor, gelen gidemiyor.
...

şimdi her şeyi bir kenara bırakalım, ŞEHRİN İÇİNDEN DENİZ GEÇİYOR TANRI AŞKINA.
kendime vapur alacağım.